Daha öncesini bir kenara bırakalım;
Amac ne olursa olsun, sonuç olarak İsrail;
Araplar ve İsrailliler Israil kurulalıdan beri defalarca savaşmış, Savaşın sonunda Mısır’dan Sina Yarımadası’nı, Suriye’den Golan Tepeleri’ni ve Filistin’in Gazze Şeridi ile Batı Şeria topraklarını alan İsrail, topraklarını dört katına çıkarmış; yaptığı katliamlarla, şahsi topraklarına, mallarına el koyarak; insanları zorunlu göçe tabi tutarak gelecek on yıllarca sürecek onarılmaz yaralara, onlarca yıl geçmeyecek kine ve sıkıntılara yol açmıştır.
O zamanlar Dünya çok farklıydı. Tek bir süper güç olan ABD, İsrail gibi yandaşlarına;
Uyguladıkları yok İran Irak Savaşı, yok BOP, Arap Baharı gibi bir çok projeyi utanmaz bir kibirle uygulamak için herşeyi yaptılar.
Yalan değil bir çok projelerinde de başarılı oldular.
Bunları yaparken eskiden ezberlenilmiş taktiklerde olay basitti:
Ülkenin içine ajanlar sal, vatan satan kalleşler satın al, kaos ortamıyla çatışma ortamı oluştur; ya iktidarı değiştir, ya da işgal et.
Oldu bitti!
Her zaman böyle olunacak zannedildi.
Ama özellikle son on senede ve özellikle de son beş senede çok şey değişti.
Süper güçlerin ve Dünya’daki politikalarda etkili olacak oyun değiştirecek ülkelerin sayısı arttı.
Birçok devlet de, emperyalistlerin elindeki teknolojik silahlara veya o teknolojiye yakın teknolojiye sahip olduklarından; Kendi menfi politikaları doğrultusunda dişlerini daha keskin göstermeye başladılar.
Süper güç diye tabir edilen ülkelerin karşısına; Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan gibi güçlenen farklı süper güçler dikildi!
Süper güçlerin siyasetinin başarılı olması için yanına olmazsa olmaz, Dünya siyasetinde etkili olan orta ölçekli siyasi güçler gelişti!
Bu devletlere örnek olarak sadece Türkiye demem yeterlidir.
Yeni ittifaklar oluştu!
Teknolojiyi pasifize eden gayrinizami savaş metotları değişti.
Özellikle medya yoluyla beyinlere salgıladığı; karşı emperyalistlerin silahı olan aynı silahı karşı enformasyonu kullanarak;
ABD, İsrail gibi emperyalist devletleri aciz bırakarak, bu devletleri algılatılmaya zorladıkları gibi güçlü olmadıkları anlaşıldı.
Bir zamanlar “ABD ile savaşmayı göze alanlara acırız” diyerek fütursuzca korku algısı enjekte edenler;
Kendi hastalıklı emperyalist düşüncelerinin çıkmazından acınacak duruma geldiler.
Emperyalistlerin çok güvenip karşıdakileri korkuttuğu teknoljiler; korkutmaya çalıştığı teknolojilerin alt modelleriyle etkili oldular.
Teknolojik harp taktikleri değişti.
Füze savunma sistemin mi var; sana yüzlerce boş füze gönderirler, senin bunları vurmak için attığın savunma füzen havaya uçar, havada boş füzeyi vuran füzelerinle beraber milyar dolarların da boşuna havaya uçar!
Havada boş füzeyi vurduĝunda ekonomik olarak sen de vurulur o attığın füzede vurduğun füzede sana girer; ama sen algı için televizyon televizyon benim şöyle böyle hava savunma sistemlerim-füzelerim var diye hava at dur!
Teknolojik harp silahlarını kullanılamaz hale getiren, gayri nizami harp taktikleri yenilenerek yeni versiyonları tekrardan keşfedildi.
Havada uçan bir helikoptere ok atıldığını yanındaki komutanıyla seyreden Amerikan askeri, gülerek:
“ Komutanım, temas etse bile zarar vermez, hiç zırhlı helikoptere ok atılarak savaşıdır mı?”
Komutanın suratı asık ve endişe doludur:
“Asıl birşey olmayacağını bile bile mücadele gücüyle zırhlı helikoptere ok atanlarla savaşılmaz!”
Komutan doğru söylüyor:
O helikopterdeki veya aynı üniformali asker elbet yere inecek, binlerce km uzunluktaki tünelden çıkan Vietnam savaşçısına elbet yem olacak!
Binlercesi oldu da!
Gelelim günümüzdeki kirli savaşa:
Herşeyden önce Hamas, bu da çok eski taktik olan İsrail’i ininden çıkarıp iyi bildiği ve aylarca hazırlık yaptığı kendi sahasına çekti, İsrail’de bunu yedi, sonuç olarak teknolojisi pasifize oldu.
Nasıl mı?
“Dünyada icat edilen ve icat edilecek en büyük silah ölümü göze almış insadır” cümlesini ispatlarcasına;
Adam, elinde el bombası tanktakilerin görüş açısına ters olan açıdan yaklaşıp bombayı koyup hızla uzaklaşıyor, tank bumm!
Yıkıntıların arasından veya tünelden çıkıp elindeki roketi adres tank mı birlik mi adres neyse artık adrese teslim gönderiyor.
Gene bummm!
Ee ne yapacan tankının birliğinin dibindeki bu adama; uçakla füze mi atacan!
ABD’nin her türlü desteğini alan o bölgenin sözde süper gücü!
Peki Gazze ne!
Gazze dediğin, İsrail’in aylardır hakimiyet kuramadığı, yer İstanbul’un Fatih’i kadar küçücük yer;
O küçücük yer İsrail’in Vietnam’ı oldu mu olmadı mı?
Daha olmadı; ama olacak!
Hatta destek veren Avrupa ülkeleri bile defalarca kabusu yaşayacak.
Önümüzde seneler var, bekleyin görün!
Şimdilik olan ise;
İsrail ordusu saplandı kaldı, kayıp ve esir sayılarını sadece mecbur kaldığında onda birini açıklayabiliyor; bu bir tarafa İsrail’i terkeden İsraillilerin sayısının onda birini açıklayamıyor bile!
Bu sayılar ve ekonomilerine binen yük daha çok artacak ve öyle bir hal alacak ki, finanse eden ABD, halktan gelen “katliam yapan ülkeye benim vergimden niye para veriyorsunuz” tepkisine boyun eğecek ve İsrail tekme tokat dayak yemiş, yenilmiş katliamcı lakabı ve haksızlığıyla bölgede cascavlak yalnız kalacak.
Amerika, Ortadoğu’daki sürekli saldırıya uğrayan üslerindeki askerlerinin güvenlik kaygısına düştü!
Aslına bakarsanız bu eski otuz senelik siyaseti uygulayan beyin yoksunu sözde liderlerde gidecek!
Ta baştan da söyledim:
Biden’da, Netanyahu’da gidici!
Hele hiçbir İsrail liderinin yapmadığı kadar katliam yapan Netanyahu, can korkusu ve toplumunun baskısıyla İsrail’de bile yaşayamaz!
Netanyahu’nun işi şimdi bile zor.
Dünya’ya anlatmaya çalıştığı haklılığını kendi halkına anlatamadığından olsa gerek kendi ülkesindeki seçmenlerin hışmının sonuçlarından korktuğundan iki defadır seçimleri erteliyor.
Durum böyleyken, istedijleri kadar basınlarına yasak koyarak acı gerçeği perdeleseler de yenildiler, yeniliyorlar!
Savaş başladığında yazdıklarımı bir kenara bırakın, geçen tekrar yayınlama gereği duyduğum binlerce kişinin okuduğu daha önce de bir çok gazetede yayınlanan iki buçuk sene önce yazdığım köşe yazısından alıntı, buyrun:
“İsrail, orduyla başka ülkeye giremez, girerse İsrail için felaket olur. Savaş uzun sürerse, uzundan kastettiğim ise bir aydır, kaybedecek olan İsrail olur”
Peki, basit bir gazetecinin binlerce km uzaktan gördüğü olan ve olacakları; güzel sarayların pırıl pırıl masalarında stratejik planlar yapan Dünya’nın en güzel üniversitelerinde bilmem kaç fakülte okuyup uzmanlık yapanlar burnunun dibinden göremiyor mu?
Bu sorunun cevabı aslında çok basit;
Meşhur masaldaki çıplak kral hesabı;
DOĞRULARIN ve OLACAKLARI;
KENDİ BEYNİNDEKİLERDEN, OLMASINI İSTEDİKLERİNDEN İBARET SAYAN KENDİNİ ÖLÜMDEN MUAF OLARAK DÜŞÜNEN KİBİR ABİDESİ DUVAR KAFALI KİŞİLER, GÖRMEZ, GÖREMEZ, GÖRMEK TE İSTEMEZ!
Bu, en başta onların sorunu olsa da durum böyledir.
Ama ister istemez de olsa görmelerine az birazcık ta olsa zaman var;
O zaman geldiğinde;
Özellikle de öldürdükleri çocukların ruhları; bu kibir abidelerinin çıplaklıklarının en mahrem yerlerini bile bırakın başkalarını kendi gözlerine gözlerine girecek ve o mahrem yerlerini kendileri için bile kapatacak kendi elleri bile olmayacak!
Yazımı bitirirken fırlama ruhumu tatmin etmek için de olsa şu soruları sormadan edemeyeceğim:
Ne oldu lan sizin pembe ArmagedDONunuz?
Netanyahu, “Mesih’in gelişini hızlandırmak için elimizden geleni yapacağız diye hahambaşına söz veriyordun; “ne oldu len verdiğin söz” deyince ne diyeceksin o hahama!
Kenan Diyarı diye Türkiye topraklarını da hedef gösterip; Türkiye’ye parmak sallıyordunuz, o sallanan parmak ta kalmadı, görünmüyor; nerenize kaçtı lan o parmak ta artık görünmüyor?
Savaşın ta başında da yazdım, söyledim, gene söylemedi demeyin:
“ Göreceğiz, göreceksiniz, daha bunların iyi günleri!”
Bahsi geçen devlet ve kişileri sarfettiğim terbiyessiz kelimelerimden dolayı pişman olmadığımı belirtip o o devlet ve kişileri şöyle bir kenara ayırarak; sizlerden, tüm samimiyetimle özür dileyip yazıma son veriyorum!
Sağlık, huzur ve en derin saygılarımla kalın!

Hasan Barın













